×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Yayın İlkelerimiz Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Tepebaşı Odunpazarı Bölgesel Ekonomi Siyaset Asayiş Eğitim Gündem Sağlık Yaşam Spor Eskişehir tanıtım İlçeler Röportajlar

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri Kripto Para borsası Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Peki, Ya Bitişler?


2021-08-04 23:48:00

"Başlangıç"

Çoğunlukla heyecan verir bu kelime, hatta umut doludur. Beklentiler, hayaller, planlar...

Peki ya nasıl bittiği?

Başlangıçlar, bitişlerle şekillenir. Canını mı acıtır, kalbinde çarpıntı mı yapar, karnında kelebekler mi uçurur yoksa seni korkutur mu? Değişir.

 

Çok isterdim ilk köşe yazımda heyecanımı sizlerle paylaşmayı ama maalesef...

Son 1 haftadır yaşananlar öyle bir bitişin başlangıcı ki... Yıllar da geçse yeniden yapılmış her şey, eskiden onun yerinde ne olduğunu hatırlatacak. Gelen hiçbir şey, gideni unutturmayacak. Yerine ne koyarsanız koyun " keşke bizim de evimiz yansaydı " DEMEYECEK kimse!

 

Ev inşa edilir, iş yeniden kurulur, para elbet az çok yeniden kazanılır. Yitip giden canlar geri gelir mi? Can demişken, umarım aklınıza sadece insan canı gelmiyordur, zira "Çok şükür can kaybımız yok" açıklamalarını görmekten iğreniyorum artık. Can kaybımız sayamayacağımız kadar çok! Emekçilerimiz, vatandaşımız, vatansever kardeşlerimiz, hayvanlarımız, ciğerlerimiz... Bunlar hep CAN KAYBI! 

Yorgunuz hepimiz, kırgınız, kızgınız... 

Aslında hayır! Hepimiz değil, bir kısmımız desem daha doğru olur sanırım. Çünkü inancımı kaybettim, beklentilerimi düşürdüm. Neden mi? Anlatayım;

 

Sosyal medyada gördüğüm fotoğraflar, izlediğim videolar, yapılan açıklamalar... midemi bulandırmaya ziyadesiyle yetiyor. Evet, belki de çoğu bilgi kirliliği. Peki "ya doğruysa?" diye içimize düşen şüphe? Tamam, bu şüpheyi de attık farz edelim. Ya gerçekler? "Duyarsız kalmak" nedir? Benim en başarısız olduğum konudur da bu. Belki de bu yüzden içimdeki öfke. 

 

Dünyanın en muhteşem, en köklü, en efsanevi... vatanına sahibiz. Her karışında yüzlerce hikâye var. Peki, ortalık tam anlamıyla yangın yeri iken, hemen hemen her gün yaptığımız rutin görgüsüzlüğü paylaşmak neden? Altını çizerek söylüyorum; paylaşmak neden? Çünkü nasıl eğlendiğiniz, ne yediğiniz, ne giydiğiniz, kombininizin nasıl olduğu, makyajınızda hangi rimeli kullandığınız, arabanızı hangi modelle değiştirdiğiniz... beni zerre ilgilendirmiyor. (Az da olsa benim gibi düşünenlerin olduğunu bilmek güzel) Paylaşmak, elbette güzeldir ama "siz" konuyu çok yanlış anlamışsınız! 

Linç yemekten değil, yanlış anlaşılmaktan korkarım. Bu yüzden açıklamam gerekir ki; Aile için, evlatlar için, yüzünü güldürmek zorunda olduğumuz, sorumlu olduğumuz her şey ve herkes için yeri gelir gezip tozulur, yeri gelir gülünür. Ama paylaşmak zorunda değiliz!

Ey güzel vatanımın, güzel insanları...

Farkında mısınız bu kez ateş düştüğü yeri yakmadı. Bu ateş ciğerlerimizi, nefesimizi, geleceğimizi... yok ediyor. Gözyaşları öyle çok ki, alevleri söndürmeye bile yeter eminim.

Unuttuğumuz bir şey deneyelim mi ne dersiniz? 

Akan gözyaşları silmeyi. 

Şu an olduğunuz yerde tertemiz hava, eşsiz bir manzara olabilir.(O manzaranın tadı çıkarılmaz, akıllı telefonlara bakmaktan,"story" atmaktan ama!) 

Evet, bütün bunları üzerine alınan sen!

Kafanı telefondan kaldır, o manzaranın ya da seni şu an etrafında mest eden ne varsa, yandığını düşün. Gözünün önünde cayır cayır yandığını, kül olduğunu... Canlı cansız fark etmez. Sadece 10 saniye düşün. Ne hissettin? Yetmedi mi? Şimdi evinin, emeğinin, sevdiklerinin... çok çok daha fazlasının küle döndüğünü hayal et. İşte tam da bu noktada, bütün bu felaketleri düşünmeden önce yaşadığın hazdan ya utanacaksın ya da kesilen nefesin seni bambaşka ama çok daha insani duygulara itecek.Taş duvar olanlar yok mu peki? Ah olmaz mı? ... Kalbimizi, vicdanımızı kaybedeli oldu baya. Ama burada söz konusu insan, hayvan, ciğerlerimiz ağaçlarımız, söz konusu vatanımız, geleceğimiz... Aynı fikirde olmamız gereken nadir konuların en önemlisi. Futbol maçı ya da siyasi bir yarış değil ki izlediğimiz, farklı taraflarda olalım. Emanetimiz yanıyor! Ötesi var mı? 

İnsan olmak, acıyı paylaşmak değil midir? Dünyanın neresinde olursa olsun yanan ağaca, kıyılan cana, eziyet edilen hayvana, çaresiz kalana susar mı insan dediğin? Karşı evde cenaze varken, kapının önünde düğün yapabilir misin? Yapmazsın, yapamazsın... Acımız bir, vatandaşımız bir, vatanımız bir. 

Şimdi hazır mısın akan gözyaşları silmeye, yaraları sarmaya? Birlikte, dokunabildiğimiz her hayata dokunalım. Gösteriş yapmadan, takipçilerine duyurmadan! (Teşvik etmek başka, takdir görme isteği başka.) Ninelerimizin, dedelerimizin yaptığı gibi yapalım. Bir elin verdiğini, diğeri görmesin, mahcup etmeyelim. Adını, mesleğini kimse bilmek zorunda değil. Sen insansın, yaratılan en donanımlı varlıksın. Zamanla her şey bozulur, her şey kirlenir ama sen kalbini temiz tuttuğun sürece "insan" olarak kalırsın. İzler elbette kalacak ama tuttuğun eller seni hiç unutmayacak.

Bitişler can yakıcı ve acımazsız olsa da, vicdan varsa başlangıçlar umut doludur.

 

YORUM YAPIN

Yorum yapmak için üye olmanız gerekmektedir. Üye girişi yapmak için Tıklayın