×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Yayın İlkelerimiz Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Tepebaşı Odunpazarı Bölgesel Ekonomi Siyaset Asayiş Eğitim Gündem Sağlık Yaşam Spor Eskişehir tanıtım İlçeler Röportajlar

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri Kripto Para borsası Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Hem Bir Nimet Hem Bir Lanet


2023-04-06 15:44:00

Hani zaman zaman böyle bir dergide denk gelirsin, psikoloji testleri falan olur ya da sosyal medyada rastlarsın kişilik testlerine. Psikoloğun sorar, işe giriş mülakatlarında sorulur bazen.

 

Kendinde en sevdiğin huyun, özelliğin nedir?

 

Peki, en sevmediğin, değiştirmek istediğin özelliğin ne?

 

   Nimetten saydığımız bazı özelliklerimiz, duygularımızı yönetemediğimizde nasılda bir lanete dönüşüyor aslında.

 

Seni sen yapan, gurur duyduğun, olmaktan mutlu olduğun o iyi, güzel yanların, kıymeti bilinmediğinde veya aynı karşılığı bulmadığında yaşadığın o kırgınlık daha da kötüsü o hayal kırıklığı…

 

   İnsanın, en beklenmedik anda, mutluluktan ayakları yere basmıyorken, her şeyin çok güzel gittiğini sanırken birden bire yüksekten korkutucu bir boşluğa düşmesi aslında hiç de zor değil. Ama yaşadığın hayal kırıklıklarının, üzüntülerinin sebebi karşındaki değil. Sensin. Çok güvendin çünkü.

 

   Birilerine ya da yaşadığın zamana korkusuzca güvenebilmek çok güzel, çok insani bir duygu. Anormal olan herkese, her şeye güvensiz olmak. Çok yorucu. Seni de karşındakini de hep yorar. Ama bazen sen, o güvenen, saf tarafınla böyle bulutların üstünde gezerken pat diye aşağı iterler seni. Cehenneme düşmüş gibi yanarsın.

 

   Yanma, aç gözünü! Cehennemde değilsin. Biraz öğrendin, biraz büyüdün. Hala iyi ama biraz daha temkinli, kontrollü olacaksın artık. Yine birilerine güveneceksin ama daha sağlam basacaksın ayaklarını yere. Belki de parçalanmamak için bulutlara kadar uçmamak lazım. Oraya sen kendi isteğinle çıktın, sen bıraktın kendini unutma. Bu çok güzeldi. Ama ne kadar yüksekten düşersen o kadar kötü çakılırsın.

 

   Sen hep iyi ol, hep saygılı, şefkatli, vicdanlı ol. Ama aklından çıkarma, iyiliğin, sevginin hatta şefkatin bile iyileştiremeyeceği insanlar var. Çok sevmekten, hiç kıyamamaktan, üzememekten, kızamamaktan hep alttan almaktan kendini tüketirsin ve kendini yok sayarsan her zaman kaybedersin.

 

   Fedakarlık, insanın içini ısıtan, rahatlatan, omuzlarından yük alan bir duygu. Birini kendinden daha çok düşünmüşsün, o iyi olsun o an rahat olsun, mutlu olsun istemişsin. Ne güzeldir, sevdiklerine fedakarlık yapabilmek. Sevginin, değerin ispatlarından biridir. Ama fazla fedakarlık insanın kendi kul hakkına girmesidir derler ya o yüzden kendinden ne kadar ödün verdiğine dikkat et. Zira karşılığını düşünmeden yapsan bile gün gelip de sen aynı karşılığı göremediğinde çok yaralanıyorsun.

   Çabalamak, ne güzel erdem ama maalesef bazen çözüm değil. Bir bakarsın tüm çabaların da çöpe atılır bazen çabasız biri tarafından. O zaman bırak. Zorlama boyutuna geçersen hem kendin yorulursun, hem de zorla olan hiçbir şey de güzel değildir zaten.

 

   Hayat kısa, dünya büyük. Bunu unutma. Düşünmek, düşünerek adımlar atmak, hareket etmek güzelse de çok fazla düşünerek hayatını mahvedebilirsin de. Her şeyi dibine kadar, detay detay düşünmek, dön dolaş aynı yerlerde takılı kalmak, kontrolü hiç elden bırakmamaya çalışmak senin lanetin olur. Bu yüzden güzel olan, yolunda giden her şeyi mahvedenleri gördüm. Kaldı ki kendiyle beraber karşısındakini de harcayan.

 

   Hayatı böyle böyle anlamanın adı tecrübe. Ama bazen anlayamamak daha güzel. Her şeyi olduğu gibi kabul edip akışına bırakmak lazım bazen. Kontrol altında tutarak her şeyi çözebileceğini zannetme. Bu şekilde her zaman istediğin sonuca varacağını da bekleme. Hep uğraştığın bir şeyler olacak elbet ama hayat, bazen bir filmi izler gibi oturup izlediğinde çok daha iyi senaryolar çıkartıyor sana. Senin aklına bile gelmeyen ya da yazamadığın mutlu sonu yazıyor.

 

   Sen bazen hayatın alt üst olacakmış gibi düşünür ya da hissedersin. Böyle anlarda Şems’in şu sözünü getir aklına. ‘’ Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye korkma. Nerden biliyorsun altının üstünden daha iyi olmayacağını’’

 

   Dün yaşadıklarından bir şeyler öğrenmek, yarın olacakları düşünüp planlamak güzel ama bugünün ve anın tadını çıkarmayı kaçırma. Yaşadığın güzellikleri gör, farkına var, şükret ve sana bu güzellikleri yaşatanların da kıymetini bil. Kaybetmemeye bak. Seviyorsan söyle, değer veriyorsan hissettir. Bunları lafta söylemek kolaydır. Esas olan yaşatmaktır.

 

   Doğrulara ve yanlışlara da fazla takılma. Doğru bir tane değildir. Ayrıca neye inanıyorsan inan eğer seni mutlu etmiyorsa yanlıştır. Bu cümleyi çok sevmiştim. Doğrular için kendini esas al.’’ El alem ne der’’ diye yaşayanlar kendi hayatını yaşamayanlardır. Kendi iyiliğini ve mutluluğunu düşün.

 

   Hayal kırıklığına uğradığında, üzüldüğünde, haksızlığa uğradığında öfkelen, ağla, kork belki ama kalbinin katılaşmasına izin verme. Kötü tecrübelerin, yediğin kazıkların kalbini taşlaştırmasına müsaade edersen sevgisiz, güvensiz, inançsız biri olursun. Keşke karşımıza çıkan ve yol alacağımız herkese, arkadaş, dost, sevgili, önce ‘’ Beni yaralayacak mısın’’ diye sorabilsek ve doğru cevabı almak garanti olsa.

 

   Ben şu yazdıklarımın hepsini yapabilen bir insan mıyım? HAYIR.

 

Yazarken ben de öğrenme aşamasındayım. Bana bu cümleleri yazdıracak birçok şeyi son yıllarda yaşadım. Okudum, izledim. Hem insan her şeyi kendi yaşayarak öğrenmiyor da. Yakınlarımın yaşadıklarından da kendimce bir şeyler çıkardım. Ama maharet uygulamakta tabi. ‘’Sen sen’’ diye başladığım cümlelerin hepsini kendime yazıyorum aslında. Kendim iyileşmeye çalışırken de birilerine dokunabiliyorsam eğer ne mutlu…

 

    Başka bir cümlede görüşmek üzere...

 

YORUM YAPIN

Yorum yapmak için üye olmanız gerekmektedir. Üye girişi yapmak için Tıklayın