2023-03-25 16:32:00
Buyurun size seçtiğim yeni cümle…
‘’ İnsanın kendini bilmesi kadar güzel bir şey yok’’ Bu çoğu zaman ortamımızda eş, dost, arkadaşa söylediğimiz, kendimizin de çokça duyduğu bir geyik muhabbeti cümlesidir aslında. Çünkü kalp kırmaz da böyle çok tatlı bir yerden vurur muhatabını, ardından güler geçeriz.
Hiç birimiz her şeyi bilemeyiz değil mi? Hiç birimiz her şeyde iyi olamayız. Ama insan olarak iyi olabiliriz. Her koşulda iyi olmayı seçebiliriz. ‘ İYİ ’ bir sürü alt başlığı olan, kocaman puntolarla yazılmış, en büyük başlıktır. Altında birçok güzel duygu ve erdem barındırır. Her şey iyi olmakla başlar bu yüzden.
Hepimiz farklı karakterlere sahip, farklı yetenekleri, başka başka tutkuları olan insanlarız. Kendi kapasitemiz, çizgilerimiz, alanlarımız tabi bir de en önemlisi hedeflerimiz ve hayallerimiz var. Büyüdükçe ve karakterimiz oturdukça neyi yapıp neyi yapamayacağımızı, hangi konularda yetenek ve bilgi sahibi olduğumuzu, nelerin bize cazip gelip peşinden gitmek istediğimizi, nelerin hiç ilgimizi bile çekmediğini biliriz. Nasıl bir yaşam tarzı istediğimizi, bunun için ne kadar imkanımız olduğunu ve neler yapabileceğimizi biliriz. İnsan zaten çocukluktan çıktıktan sonra hep bunları düşünerek ve çabalayarak geçirmez mi hayatını?
Hayalleri uğruna çok çalışan, çok çabalayan ve şanslı olanlarımız istediği mesleği, tutkunu olduğu sporu, gönül verdiği, kendine iyi gelen hobilerini yapabiliyor. İnsanın keyif aldığı bir şeyi aynı zamanda kazanca dönüştürmesinin de hayattaki en büyük şanslardan biri olduğunu düşünüyorum. Tabi bu ekonomik şartlarda gerçekten hakkını alıp alamamak kısmına hiç girmeyeceğim. Zira bu ayrı bir yazı konusu olacak kadar uzun ve derin bir mevzu. O yüzden sadece maneviyat kısmından yürüyeceğim.
Bu şansa sahip olanlar önce kendileri, yaptığı her ne ise keyif alırlar. Doğal olarak bunu karşı tarafa da olumlu yansıtmamaları pek mümkün değildir. Futbola aşık, başarılı bir futbolcuyu izlerken, taraftarın aldığı keyif mesela. Yemek tutkunlarının, iyi bir şefi izlerken ya da o yemeği tadarken aldığı keyif. İşini severek yapan bir hemşirenin, yüzüne yansıyan gülümse ve şefkatinin, hastanın gönlünde taht kurması gibi mesela.
Bütün bunların yanında hayalleri ve hedefleri farklı olup, şu an şartları çok başka olan insanlarda çok. O meşhur söz ‘’Hayaller ve hayatlar’’…
Maalesef birçoğumuz da hayallerimizdeki o hayatı yaşamıyor ve o mesleği yapmıyoruz değil mi? Herkesin öyle ya da böyle bir sebebi var bunun için. Kimilerine göre geçerli kimilerine göre bahane sayılan sebepler.
Ama her iki durumda da önemli olan her ne yapıyorsak yapalım, vicdanlı olmak, sorumluluk sahibi olmak ve pozitif olmak bence. Koşullar ne olursa olsun daima yapabildiğimizin en iyisini yapmaya çalışmak… Sadece meslek ve görevimizden bahsetmiyorum. Yazının bu kısmına kadar sadece buna yoğunlaşmış gibi olsam da aslında her alanda, her rolümüz için yazıyorum.
Her şartta, her koşulda, bulunmamız gereken her yerde yapmamız gerekenleri, iyilikle, pozitif enerjiyle ve hakkını vererek yapmak, hayatı dolu dolu ve keyifle yaşatır bize. Çünkü kime hizmet ediyorsak, ona iyiyi yansıttıkça o kişi olmasa bile, aksiyonun kendisi mutluluk verecektir. Bunu sadece karşımızdakinden ödül ya da yaptığımız iş karşılığında ücret alacağımız için değil kendimiz için yapmalıyız. Çünkü ödül için yaptığımız her şey sadece ödülü aldığımız o an haz verecektir bize. Örneğin bir ay boyunca sadece maaş aldığımız o bir gün mutlu olmak gibi… Ama diğer türlü her gün keyif alır iyi hisseder, bunu yansıttıkça mükafatını başka şekillerde de alırız.
Benim bir Hayrettin amcam var tam da ben bu yazının hazırlığını yaparken tesadüfen bir şey anlattı bana. ‘’Tam da yazı konumdu Hayrettin amca, bunu yazacağım’’ dedim. Kendisi öğretmen emeklisi aynı zamanda avukat olan inanılmaz dolu bir insan. Öğretmenlik yaptığı zamanlarda ‘’ bir gün bazı meseleler oldu, beni sürdüler’’ dedi. ‘’ Belli bir zaman, alanım olamasa da ilkokul öğrencilerine sadece müzik dersi verdim, bir sürü çocuğa müziği, notaları, flüt çalmayı falan öğrettim’’ dedi. ‘’ Çocuklarda sevmişler herhalde ki bir gün veli toplantısı sırasında baktım aileler geliyor ‘’Ya Hayrettin bey sen ne yaptın da müziği bu kadar sevdirdin, çocuklar seni bırakmak istemiyor, belli ki sizde çocukları çok seviyorsunuz’’ demişler. Kendisi de çok açık sözlü, dobradır sağ olsun. ‘’Yoo, ben aslında çocukları hiç sevmem, hatta nefret ederim küçük çocuklardan ama görevimi iyi yapmak benim kendime olan saygımdır’’ demiş. ‘’Çocuklara iyi ve sabırla davrandıysam, açıkçası katlandıysam bu vicdan azabı çekmemek için yaptığım bir şeydir, elimden gelenin en iyisini yapmazsam kendime kötülük ederim o yüzden kendim için yaptım hepsini’’ demiş. Tam da konumun üzerine bu anlattığı o kadar hoşuma gitti ki ve önemli olan bir şey daha var ki bunu dinlerken Onda hiç kibir hissetmedim. Her şeyin en iyisini yapmaya çalışırken kibirden uzak olabilmek de önemli bir erdem. Ledric Dumont’ un bir sözü var ‘’ Bazı horozlar vardır ki güneşi, onlar öttükleri için doğuyor sanırlar’’ diye. Bence çok şey ifade ediyor. Kibir, kendinden önce gelen her güzel ve anlamlı hareketi bir anda silip, mahvedebilecek bir duygu çünkü.
Uzun oldu bu yazım. Son bir paragrafla sonunu getiriyorum artık.
Şu an her neredeysek ve nereye gidecek olursak olalım yolumuz engellerle dolu olacak. Bizi sabote etmeye çalışan kişi ya da durumlarla karşılaşacağız. Ama ne olursa olsun, her ne yapıyorsak severek, iyilikle ve en iyi şekilde yapmaya çalıştığımızda bundan keyif alacak, zamanla kalbimize, yüzümüze, gözlerimizin ışığına yansıyacak bu tatlı enerjiyi karşımıza mutlaka yansıtacağız. Sonra da yoğun bir onurluluk, gururluluk, vicdan rahatlığı duygusu saracak ruhumuzu ve zihnimizi.
Şu son paragraf, beni yazarken bile rahatlattı. Umarım siz de okurken bile bu duyguyu hissedersiniz.
Hepimizin uygulayabilmesi dileği ile… Başka bir cümlede görüşmek üzere.